Gazetemizin Kıymetli Takipçileri Merhabalar;
Gazetemizde yazısını paylaşarak misafir ettiğimiz, ancak tanıtma fırsatını bulamadığımız yazım tekniği bakımından kalemini sizin de farklı bulacağınız genç bir kardeşimiz daha aramıza katıldı.
Gazetemiz imtiyaz sahibi Tayfun TURAN kendisi gibi memleketine ve insanına duyarlı aynı zamanda Ünye Gıda Maddeleri Satıcıları Esnaf Odası Genel Sekreterliği görevini yürüten İbrahim GÜRKAN beyefendiyi gazetemize kazandırdı.
İbrahim GÜRKAN, son günlerde Ünye’nin gündemine oturan ve gazetemizde de haber yaptığımız Yalı Koyuna planlanan proje ile ilgili düşüncelerini gazetemizde yayınlanan Yalı Koyuna Beton Sevdası: Şaşkın Ördekler ve Doğal Masallar adlı yazısıyla paylaşmıştı.
İbrahim GÜRKAN proje ile ilgili olarak hem siyasi aktörlerin duruşlarını, hem de memleketine yapılmak istenen projeyi kendi kalemiyle etraflıca değerlendirmiş ve bize de olaylara ve projelere farklı açılardan bakmamız gerektiğini bir kez daha hatırlatmıştı.
İbrahim GÜRKAN kardeşimize gazetemize hoş geldiniz diyerek başarılar diliyoruz ve yazılarını merakla bekliyoruz.
Şimdi bir yazısını daha sizlerle paylaşalım.
ŞEHNUZ’DAN YUNUS’A: BETONLA SIVANMIŞ BİR SEVGİ MASALI.
Biz çocukken oraya Şehnuz derdik.
Dört ağacın gölgesinde, çevresi bir metre taş duvarla çevrili, üstü kiremit çatılı, mütevazı bir mekândı.
Adaklar adanır, dualar okunur, eski mezar taşları arasında tarihin nefesi hissedilirdi.
Kocaman bir çınar ağacının altında öyle bir hava vardı ki, insanın içine hem huzur hem hürmet dolardı.
Orası, betondan değil inançtan, sessizlikten ve samimiyetten yapılmıştı.
Ama sonra…
Birilerinin “gözü düştü.”
Toprak değil de sanki arsa gördüler orada.
“Bir parselleyiverelim,” dediler.
Olmadı. “Mezarlık yapalım,” dediler.
O da yetmedi, “yanına bir cami konduralım.”
Cami de kesmedi, “şu çatıyı yıkalım, betondan türbe yapalım” dediler.
Hani Yunus der ya;
“Bir ben vardır bende, benden içeri”…
Bizimkiler “Bir beton vardır betonda, betondan içeri” diye anlamış olacaklar ki, ne kadar taş varsa yığdılar.
Sonra dediler ki;
“Burası öyle sıradan biri değil, Yunus Emre’nin mezarı olsun.”
Nasıl olsa halk “Şehnuz” demiş, “Yunus” demekle ne kaybederiz?
Yanına da bir dörtlük uydurduk mu tamamdır:
“İndik Rumi kışladık
Çok hayru şer işledik
Oney oldu son durak
Göçtük elhamdülillah “
Oldu mu? Oldu.
Tarih mi? Onu sonra hallederiz..
Belge mi? Ne belgesi, bizde niyet yeter!
Sonra Yunus adına şiir yarışmaları düzenledik.
Kompozisyonlar yazdık, madalyalar aldık.
Ben bile birinde üçüncülük kazanmışlığımı gururla söylerim. Ama içimden hep şu sesi duydum:
“Yunus Emre’nin mezarı Ünye’dedir” sözü, benim doğrucu huyuma hiç oturmadı.
Huyum kurusun, ben hiç “uydurma sevgi”ye alışamadım.
Bugün dönüp bakıyorum da…
Dün türbenin kapısından içeri girdim.
Karşımda kokarca yuvaları…
Duvarlar rutubetten kabarmış, hava ağır, nefes almak güç.
Hani bu muydu bizim Yunus’a olan sevgimiz?
Beton duvarlar arasında hapsolmuş bir türbe, havalandırması olmayan bir kabir, süslü sözlerin, kürsü konuşmalarının gölgesinde unutulmuş bir gönül mekânı…
“Taştan topraktan ne çıkar,
Gönül yapmayanın yeri dar.”
Biz gönül yapmak yerine, taş üstüne taş koyduk, betonla ördük sevgimizi.
Sonra da kürsüye çıkıp dedik ki: “Yunus’u çok seviyoruz!”
Sevgi mi?
Yoksa “tabela dostluğu” mu, bilemedim.
Kültür Bakanlığı mı?
Onlar da su katılmamış bir seyirci gibi izlediler.
Oysa Yunus’un mezarının nerede olduğu yüzyıllardır tartışılır, ama bilimin söylediği bir gerçek vardır:
“Birden fazla Yunus Emre makamı olabilir, ama mezarı bir tanedir.”
Biz ne yaptık?
Her “makamı” mezara çevirdik.
Her “inancı” binaya hapsettik.
Bugün oraya giden bir çocuk, o eski Şehnuz’un nefesini değil, betonun soğukluğunu hissediyor. Çınarın altında dua eden ninelerin, adak adayan amcaların yerinde şimdi parkeli yollar, fotoğraf çektiren turistler, ve kokarca yuvaları var.
Belki bir gün…
Yunus’un sesine kulak veririz yine:
“Ben gelmedim dava için,
Benim işim sevi için.”
Ama biz davasız sevilere değil, sevgisiz davalara koşmuşuz yıllarca.
Yunus Emre’nin mezarını Ünye’ye getirdik ama Yunus’un ruhunu bir türlü bulamadık.
Belki de onu bulmanın yolu, taş yığmaktan değil, gönül yapmaktan geçiyor…
İbrahim Gürkan. 5 Ekim 2025 /Pazar
Okunma Sayısı: 33
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...