DOLAR

42,9707$% 0.07

EURO

50,5759% 0.2

GRAM ALTIN

5.979,74%-0,21

a

Türmetãn/ Fatma CİVELEKOĞLU GEÇER

Türmetān

Batlama Deresi’ne hayladan taş köprü yapılmıştı. Vadinin yirmi kilometre ilerisinde dere suyu, ekmeği ikiye bölercesine çatallaşıyordu. Sol tarafı Çaldağ Osmaniye, sağ tarafı Gedikli ile Çamlık sonrası da Okçu Köyü olurdu. Az ötesi Bulancak’a bağlı Karatepe Obası, oradan da Bektaş Kalesi’ne (I) varılırdı. Osmaniye ile Melikli Köyü Tahtalı Cami tarafından ayrı dere, caminin arka yüzüne dönüldüğünde Melikli ile Okçu’dan ayrı bir dere akarak, dik yamaçların alçağından üğrünür, nihayetinde Karadeniz’e veredip çağlardı. Kıran Dağları’nın (Melikli Köyü) inişli çıkışlı ucu bucağı Dikdip’ten görünüyordu.

Mustafa Aga karşı ki dağlara bakarak yidimine göz gezdirdi; Osman Bey’in sözleri mıh gibi aklına çakılmış durduk yere zihnindeki sesler cellemeye başladığında pasa düşünürdü.

Öteden beri zar zor kurduğu düzenden kopup gidecek olan kızıyla bu konuları nasıl konuşacaktı? Evladına: “isterin var” dediği an, karşısında ezgin duracak ki Peri’nin çeyizi hazır değildi… Hacene ile bağı-bağlantısı yok tanımaz, haberi kimlen gönderecekti? Bundan gayrı ne yapacağını bilemezdi. İlk kez kızını birisi istemeye gelecek ve bu duyguyla o da yeni tanışıyordu. Yeni tanıştığı hisler tüm bünyesini sarsıp türmetān etmiş bu duruma alışmak hayli zor olacaktı. Yeni kök salan hislerle başa çıkmak kolay değilken dǖlükçü işi sanki ona dar gelmişti.

Düşünceleri girift olmuş oturmakla oturmamak arasında gel-git yaşadı. İleri adım atsa yoluna gidecek, geri dönse Gannu’dan bi haber alabilecekti.

Sert rüzgârla akşama yol alan gün, saatin yetişilemeyen hızındaydı. Git gide rengi koyulaşan karşı geçelere ısrarla bakardı; Yedigöz’den havalanan Doğan’ın çığlığıyla beraber gözlerini asmaya çevirdi. Az önce kırılan bardağın çentik izi, kucaklasan çaplanmaz, yükürgenmeyen kestane ağacı gövdesinde varla yok arasında görülmezdi.

Sigarasında kalan son fırtı da uzunca içine çekerek izmaritini önü sıra yere attı. Dumanı tütmeye devam ediyordu. Kafasını hafif aşağı eğip gara lastiğiyle üstüne bastı. Söndürmek ona yetmemişti. Çörçilin tabanıyla iyicene ecük-bücük edip cibiddeğini çıkardı. İzmaritin beyazlığı toprağa bulanmış böylelikle doğanın rengine büründü.

“Az daha oturayım” dese hangi yoldan gideceğini de hesap etti. Çocukluğunun eserüklü halinden; -ahali deli dembelek der- kurtulmaya çalışır; malı-melalı olanların gözleri geceye alışkın olurdu. Gözü kara olup dellenmesini dâhil etmezsek siyahın her tonunu hatta ziftini de bilirdi.

Araba yolundan gitse Çardakyan mevkiinde yol biter yine engebe başlardı. Böyle karanlık rüzgârlarda, seyrekçe, yol boyu dikilen direklerin yanında yöresinde bulunan ağaçlar dallarını elektrik tellerine vurduğunda ışıklar kesilir, ardından gaz lambası (camlı ışık) yakılırdı. Velev ki lambanın gazı bitmiş ve alamamışsa, çorap örme şişine çürük fındığı (II) geçirerek, dedesinden öğrendiği bilgi sayesinde evin içi aydınlanırdı. Belli ki esmeye devam edip elektrik kesilecekti.

Geldiği yoldan gerisingeri gitse Karadağ’dan önce, yılanların ıslık çaldığı söylenen Esemet* Dağ vardı ki hudutları Devlet ile sınırdaş oradan nasıl geçecekti. Gelirken yanına el feneri de almamıştı. Hem feneri meneri de yok, kümbül pillerine para vermeye güç yetiremezdi. İçten içe: “ay ışığı çıkar mı?” diye düşündü. Siyaha alışkın olması sarp yollarda geceleyin yürümesini kolaylaştırmaz, semada ay ışığı, yanında da çıra kesekleri yoksa yalap şalap yürüyerek boşluğa basarcasına ilerlerdi… Gittiği yol katır yolu olduğunda bi nebze geniş olur, daban yollarında innemine ayakları birbirine dolanırdı.

Otursa uzun kalacağı belli aklı ise obada evde kalmazdı… Peri kızı nasıl olsa, bi nahır hayvanı yön eder, yalını verir, sağar, bokları temizler, kuru güllükleri altlarına serer, yepelek otları yemliklere koyup güzelce tamı (ahırı) uydururdu.

Oturmasa gālâsından dolayı sormaya vakit bulamadığı Gannū’nun başına gelenleri merak ederdi.

Sesinin tonu bek: “otur hele, gidersin” deyip davetini yineledi. O bunu söylediğinde Mustafa Aganın ȫnlere durduğu geçek dibine konulan bakracın kulp sesi duyuldu.

Fidez İnge eynindeki fanilanın kollarını sıpatlamış yaşmağı da holasa gene tıkman, Yedigöz yolunda ufak tefek boyuyla dikeliyordu. Alttan okarı baktığında biri ayakta diğeri oturur: “Nazmiye geline keşik borcum var, yerine habu mayayı alsın” dedi. Hızlıca: “Olur İnge söylerim” diye Osman Bey cevap verdi.

Arkasını dönen kadın ham fındık ocağın kenarında, budakları tamamen kesilmiş uzun dalları gördü. Uçları çentilerek yivlenmiş çangalların arasında bir de bāmat orağı vardı. Peyin üzerine bastığında yönünü yukarı dönerek: “ha burada orak var” diye sesetti. Bu kez sözüne karşılık veren olmadı. İleriye yürüyüp badın başındaki Doruk ağacı kabuğundan akan cıldırık suya erişti. Ot-toprak ile uğraşa uğraşa derisi katiriç olmuş ellerini oluğun altında bir kat ısladı. Islak eliyle eğilip yerden toprak aldı. Avcundaki toprağı birbirine sürterek uğuş uğuş edip çamurlaştı. Sabun niyetine iyice ovarak yokunu (kirini) yıkadı. Peşinden iki elini bitiştirerek (koşmak) su içti. Suyun soğukluğu dişini çaldı… “Ben yaşta olan keyfanılar da diş mi kalır? Heç olur” diye söylediğinde, bunu tekçe kendi duydu. Ağzı üşemesin diye dura dura, dinlenerek içti. İçemez hale gelince zaten ganānı almış Yedigöz’ün suyuna doymuştu…

Öyküdeki Anlamı | Türmetān: Yerle bir olup dağılmak, anlamınadır. Türmetān kelimesini cümle içinde telaffuz eden sadece bir kişi tanıdım. O kaynak: Müteveffa Osman Civelekoğlu (babam), 1941 yılı Giresun-Gedikli doğumludur.

DİĞER KAYNAKÇA:

(I) TOPALLI, Osman Fikret (2017) Giresun Günlükleri – I, Yayına Hazırlayan: Cemil Koçak, İstanbul: Alfa Basım, Syf:225

(II) ŞAHİN, Naci (2020) Bir Eğitim Ataşesi’nin Almanya Anıları, Ankara: Korza Yayıncılık & …Gece olunca gaz lambası yakılıyordu, onu da gaz bulabilirsek yakabiliyorduk. Gaz bulamadığımız zamanlarda annem çorap şişine çürük fındık takar, onu yakardık. Fındık çürüyünce çok yağlanıyor. Bir çürük fındık, evi bir saatten fazla gaz lambası kadar aydınlatırdı. 1949 yılında Karadeniz köylerinde hayat böyleydi…

ÖYKÜLERE DAİR BİLGİLENDİRME NOTU:

16 Nisan 2025 Tarihi itibariyle Giresun İli, Merkez İlçesi, Okçu Köyü Halk Ağzı sözcüklerine bezenmiş belgesel anlatımlı öyküleri yazmaya başladım. Çocukluk kelimelerimi anlattığım bu seriye zamanı belirli olmaksızın ara verdim. Okuyan herkese ve bundan sonrası için okuyacaklara canı gönülden teşekkür ederim. Öykü sıralaması şu şekildedir:

1. Bek Durmak

2. Eseri Bırakmak

3. Pey Örmek

4. Pasa Söylemek

5. Habba – Habbe

6. Heç

7. Koşmak

8. Cıldırık

9. Ganānı Almak

10. Celleme

11. Sıpatla – Sıpadda

12. Keşik

13. Gālâ

14. Yidimine

15. Katiriç

16. Çent

17. Kümbül

18. Tıkman

19. Melal

20. Yükürgen

21. Bāmat

22. Yepelek

23. Nahır

24. Veret

25. Hayladan

26. İnnemine

27. Ȫnler

28. Türmetān

 

 

 

 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Tam,111 Yıl Önce Bugün..

HIZLI YORUM YAP

Araç çubuğuna atla