42,3664$% 0,23
49,0433€% 0,44
5.562,05%0,43
NAHIR.
“Oğlanın işi-gücü yok dilar (diyorlar). Öncelerden babası al-sat işi yapıyormuş. Geçen yıl şennik (I) zamanı görmüşler Peri’yi” dedi.
Osman Bey sıcaklığı kaybolmuş paşa çayını üç yudumda bitirerek bardağını tepsiye bıraktı. Elini biraz daha kendine doğru çekerek kuvvetlice koluna yaslandı; parmakları sakıca* otunun üstünde: “Niye bir sene beklemişler ki?” diye sordu. Etrafta obuzun çağıltısından başka ses işitilmez; küpe çiçeğinden kanatlanan dömbek arı gür sesiyle Yedigöz tarafına uçarak, vakti geçmiş olsa da mudulcuğundan en geriden açan Komar gülüne yöneldi.
“Orasını bilmem. Beydağlı Ahmet’in meclisine de (düğününe) gelmişler kızı görmek için…”
“Geldiklerini kim dedi?”
“Gave de gonuşilar (konuşuyorlar).
“Kızın haberi var mı?”
Canı, mengeneye kıstırılmışçasına konuşan Mustafa Aga’nın (Aka’nın) tütünden dolayı nefesi bir kısık bir hırıltılı iyice daralmış: “Henüz haberi yok, bişi demedim” dedi. Şu an evinde olsaydı, Karadere’nin neminde güneşi az gören sırım gibi boyuyla at gözü (II) otundan bi çap kopararak kaynatır, taze gene içince nefesi rahatlardı. Bi nahır mal-melal, hır hızan ile geçim derdinde didinirken; uzaktan uzağa kızını takip edenden, gavede olur olmaz holasa gene konuşulanlardan rahatsız vaziyet de kara kara düşünürdü. Orda burda, sağ da sol da: “vurdusu-kırdısı olan” diyorlar, pek de hayra alamet haklarında iyi şeyler konuşanı duymuyordu… Temiz adam, hayvan dilini bilip insanın diline gelince şaşıran, kötülükten korkan adam medetiyle muhabbet bitince sanar ki bu gālâ başından savuşacak o da kızına talip olan kişiyi ne görmüş ne de tanımış olacaktı.
Osman Bey: “Elalem bildiğine de konuşur bilmediğine de… Torba değil ki ağızları büzesin… Nolur nolmaz aga sen kızınla konuş… Varsa gönlü teliylen duvağıynan ver” dedi.
O sıra güccücük ağzına şeker tanesi alan bir karınca hızlıca evine gitmeye çalışıyordu… Osman Bey’in eli, yuvasına giden yolun tam üstünde dururken parmağına çıktı. Tekrar aşağı indi. Diğer parmakları da gezindi. Yönünü şaşırıp geldiği yola çabucak geri gidip otların diplerinde gezindi. Tedirgin olmuştu. Şekerli ağzıyla öte gitti oradan yine geri dönüp geldi… Evini arıyor, bulamayınca şuuru bozulmuş gibi aynı hareketleri yapıyordu.
Mustafa Bey: “… Gitmek istemezse ne edecem aga… Kızımı zornan verememe” dedi.
Yüzü asmalı ağaca dönük yemyeşil bahçede, araba yolunun sarı rengi gözünü çalarken, parmağına yidimine inip çıkan küçük böceğe baktı. Dikdip’in dağ eteklerinden akıp giden dere şırıltısındaki sesiyle: “dǖlükçüsü gelmiş diye köylük yerde adı çıkan kızın akıbetini bilirsin… Gerisi gelir. Onu istemezse bir başkası istemeye gelecektir… İsteme başladığı an, diğeri ondan o bundan önce davranayım deyip kapın çalınacak, oluru olmazı çevrende dolanacak… Bul helal süt emmiş birini, çağır beri ver… Başka iş var bu iş de, öte türlü olsaydı senin canın bu kadar sıkılmazdı. İşi uzatmaya gerek yok, sonu belli sakata gidi…” dedi. Elini kaldırarak yatık dizinin üstüne koydu. Minnacık aşı ağzında git-gel, gel-git ikileminde deliye dönen karınca, yolunun üstündeki engel kalkınca, hep aynı çizgide gidip geldiği yuvasının toprağını deberterek görünmez oldu.
Mustafa Bey: “Başka iş dediğin, daha başka nasıl olsun aga? Geçen yıl kurbanda Yanıdağ’dan biriyle tanışıp arkadaşlık etmiştim. Goyunçuydu. Başına gelen belayı anlatarak, neler yaşadığını uzun uzun gonuşuk etmişti… Ben de şimdi düşünim (düşünüyorum) onun başına gelen işle, benim başımdaki bu işin kapısı aynı kapıya mı çıkar diye? Öyle olursa gurbete gidemem, çoluk çocuğumu yalnız bırakamam…” dedi; gözleri, ocağın içinde ayrı yönlere uzayan ganetlerin aralığından kestane ağacını evi-barkı yapan asmaya daldı… Baba gözleri, saç örgüsüne benzeyen asmanın gövdesindeydi… Gökyüzüne uzayarak sürekli büyüse ardından: “ben pasa uzuyorum da, niye bitmek bilmiyor ucu bucağı” diyerek sorup merak etse, sonra da bunun sırrına ermek istemeyi dilese, herhalde bu dilekçi ağaç asma ağacı olabilirdi… İnsan, anadan üryan parmağını tıpkı rahatlıkla çevirdiği kitap sayfaları gibi asmanın burguları üstünde gezdirdiğinde kabukları zahmetsizce koparak soyulur, elde kalırdı… Beynine tırmanan onun-bunun söylemleri, dolana dolana zihnini ele geçirmişken: “ya kızımın yoluna çıkarlar… Ya bir fenalık yaparlar…” düşüncesiyle geceleri gözüne uyku girmez, Osman Agasından gayrı da zaten derdini kimseye anlatamazdı…
Öyküdeki Anlamı |Nahır: Kelimenin ortasında bulunan hırıltılı -h harfidir. Nahır: Sayısı çok / bir sürü / anlamlarınadır. Birbirine benzer şeylerin sayı miktarının fazla olduğunu ifade eder. Mustafa Bey yedi çocuğum var demez, onun yerine bir nakır hır hızan var demektedir. Örnek: “Bir nahır hır hızan var = Bir sürü çoluk çocuk var.”
—————————————————————
“Nahır” ve Benzeri Çağrışımda Olan Kelimeler Üzerine Bazı Kaynak Bilgileri:
Naḫır: Sığır sürüsü (isim). KÖZLEME, Ufuk (2024) El-Ücra-Alucra Yöresi Halk Ağızları Derleme Sözlüğü, Trabzon: Gayri Nizami Kitap-40’lar Kulübü Yayınevi, Syf: 197
Naḫır: Büyükbaş hayvan sürüsü. & Naḫırci=Naḫırçi: Büyükbaş hayvan çobanı. ERTEKİNOĞLU, Servet (2017) Ahlat Ağzı Söz Varlığı, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, Syf: 356
Naḫır: Büyükbaş hayvan sürüsü. Nahır öksüz olur mu?/Çimen köksüz olur mu? MU 442, Ş 132 (Şebinkarahisar)… “İnek, düve, tosun, boğa ve mandadan ibaret hayvanların teşkil ettiği bütüne ‘nahır’ nahırı otlatan ve yönetenlere ‘nahırcı’ denilirdi”… ÖZTÜRK, Özhan (2005) Karadeniz Ansiklopedik Sözlük, II. Cildi, İstanbul: Heyamola Yayınları, Syf: 887
Naķıl: (Ar. Naḫl) Türlü çiçekler ve renkli mumlarla süslenip şenlik gecelerinde alay önünde götürülen ağaç. Naķıllamak [naḫıllamak]: At rahvan yürümek. Yeni Tarama Sözlüğü (1983), Düzenleyen: Cem Dilçin, Ankara: TDK Yayınları, Syf: 156
Diğer Kaynakça:
*Sakıca: Sakarca otu.
(I) 1936 yılı 17 Temmuz Cuma gününe ait Bektaş Tetkik Notları: 23 Temmuz’da her yıl Bektaş ve civar halkı 2373 rakımlı Yörücek burcunun tepesine çıkarlar ve orada öğle namazı kılarlar. Şüheda ruhuna bir Mevlüt okurlar. Hitabe ve nutuklar verilir. Sonra herkes kendi âlemine başlar. Bunu tesis eden Hacı Hafız, icracı Şükrü, Bozatlı Hasan Ağa imiş. Ve bu yıl dördüncü senesi imiş… TOPALLI, Osman Fikret (2017) Giresun Günlükleri-I, Yayına Hazırlayan: Cemil Koçak, İstanbul: Alfa Yayınları, Syf: 341-347
(II) Kızıl Ağaç otu olarak da bilinir. Diğer adı andız otudur… Büyük Şifalı Bitkiler ve Kaplıcalar Ansiklopedisi-Hastalıklar ve Tedavi Yolları-Türkiye’de İl İl Şifalı Kaplıcalar (1997) Lokman Hekim-İbn-i Sina-İbn-i Baytar, Hazırlayan: Salih Uçan, İstanbul: Şenyıldız Yayınevi, Syf: 51
Şiir Okuma Mesleği / Zeki ORDU
1
Deneyap Teknoloji Atölyeleri İçin Başvurular Başladı.
881 kez okundu
2
Hacettepe Üniversitesi ve OBB iş Birliğiyle Yürütülen (REMEDY) Projesi Başladı.
658 kez okundu
3
DEPREM BÖLGESİNE OYUNCAK KÖPRÜSÜ
653 kez okundu
4
Anafarta İlkokulu Öğrencisi Resim Yarışması Türkiye Birincisi
574 kez okundu
5
İkizce’de “Gençlerde Uyuşturucu Kullanımı ve Belirtileri” Konulu Söyleşi Gerçekleştirildi
558 kez okundu